Detay

Manchester United'ın maestrosu: Bruno Fernandes

08 Mart 2021 Pazartesi 18:10 - Son Güncelleme 27 Mart 2021 Cumartesi 20:12  |  Kaynak : TRT SPOR

Manchester United’ın orkestra şefi Bruno Fernandes, sergilediği performansla dünyanın en iyi oyuncuları arasına girdiği gibi, Kırmızı Şeytanlar'ı sırtlamaya da devam ediyor. Portekizli yıldızın kariyerine ve dönüm noktalarına göz atalım...

“Aklımdan pek çok şey geçiyor. Yeterince iyi değiliz. Oyuncularımın her şeylerini verdiklerini biliyorum ama yeterli olmuyoruz. Hayal kırıklığı yaşıyorum.”

Manchester United teknik direktörü Ole Gunnar Solskjaer, geçtiğimiz sezonun 24. haftasında oynanan ve 2-0 kaybettikleri Burnley maçının ardından, yaşadığı hayal kırıklığını bu sözlerle ifade ediyordu.

İngiliz devi, geride kalan 24 lig maçının yalnızca 9’unu kazanabilmiş, Norveçli teknik adamın büyülü başlangıcı da yerini ‘istifa’ çağrılarına bırakmaya başlamıştı.

İngiliz basını, Manchester United’ın üretkenlikten uzak, sahada keyifli bir görüntü vermeyen, savunma oyuncularının azmine rağmen hücumda ‘tembel’ kalan bir takım olduğu görüşünde birleşiyordu.

Yine medya kanallarının telkinlerine göre, neredeyse her kriz dönemini bir büyük maç zaferiyle aşan Solskjaer’in koltuğu tamamen sallantıya geçmiş, kulüp yönetimi için radikal karar verme vakti gelmişti.

Manchester United yetkilileri, Norveçli çalıştırıcı ile yola devam kararı aldı. Kulüp, içinde bulunduğu krizden, takımın ihtiyacına hitap edecek, çok yönlü bir orta saha oyuncusu transferiyle çıkabileceğini düşündü. Burnley maçından bir hafta sonra da transfer gerçekleşti.

O isim, Bruno Fernandes oldu...

Liverpool’un kapısından döndü

Genç yaşta, ülkesi Portekiz’in Boavista takımından ayrılarak Çizme’ye, Novara’ya giden Bruno Fernandes, Udinese’ye transferinin ardından, Serie A’daki son molasını Sampdoria’da verdi.

İtalyan kulübüyle son sezonunda ligi 5 gol ve 2 asistle bitiren Bruno, yaz döneminde ülkesinden, Sporting’den teklif aldı. Bruno elbette yetenekliydi, ancak Sampdoria için neredeyse 10 milyon avro’yu bulan teklif de kaçırılacak gibi değildi. Zira genç futbolcunun, özellikle ‘tabela katkısı’ bağlamında yetersiz kaldığını düşünenlerin sayısı hiç de az değildi.

Sporting, Bruno Fernandes’in hayatını değiştirdi. İlk sezonunda 36 gole, ikinci sezonundaysa tam 50 gole direkt katkı sağlayan yıldız oyuncu, başta Liverpool olmak üzere pek çok devin ilgisini çekmişti.

Esasen, o dönemlerde Liverpool’a transferinin resmiyet kazanması bekleniyordu. Hatta Bruno, bir ropörtajında, Klopp’un ekibine duyduğu hayranlığı şu sözlerle dile getirmişti:

“Kaleye hızlı gidiyorlar. Daha direkt, daha saldırgan, belki daha az organize ama daha yoğun bir futbol oynuyorlar. Top onlarda değilken, daha büyük bir tehdit haline gelebiliyorlar.”

Jürgen Klopp, kendisinin de ifade ettiği üzere, Bruno Fernandes’i çok beğenmiş ve transferini istemişti. O dönem, zaten önemli harcamalar yapan Liverpool yetkilileri, 60 milyon avro’ya yaklaşan bonservis bedeliyle bu oyuncuyu transfer etme konusunda temkinli davrandılar. Bu da transferde ibreyi Manchester United’a çevirdi.

Manchester United’ın çehresi değişti

Bruno Fernandes transferinden sonra United, geçtiğimiz sezonun son 14 lig maçında yenilgi yüzü görmediği gibi, Avrupa Ligi’nde de finalin kapısından döndü.

Portekizli oyuncu, takımın en büyük kanayan yarasına, üretkenliğe doğrudan çözüm oldu. Sezon boyunca beklentileri veremeyen, Aralık ayında kadrodan kesilen Pogba, pandeminin dönüşüyle yeniden rotasyona dahil edilmiş ve o aylarda Bruno Fernandes ile iyi bir ikili oluşturmuştu.

Skor potansiyeli yüksek olmasına rağmen, İngiliz futbol yorumcularına göre pozisyon hazırlamakta yetersiz kalan Rashford, Greenwood gibi isimlerin yükü hafiflemişti.

Üstelik, hücum yönüyle ön plana çıkan bir oyuncu olmasına rağmen, saha içinde oldukça çalışkan bir görüntü çizen Fernandes, ‘tembel’ kalmakla suçlanan hücum hattına farklı bir kimlik kazandırmış ve orta sahadaki partnerlerine bu alanda da kolaylık sağlamıştı.

Unutmadan, yarım sezonda 20 gole katkı verdiğini de es geçmeyelim...

“Her zaman özeldi, ama...”

Bruno Fernandes, 2020-2021 sezonunun geri kalan diliminde çıktığı 41 resmi maçta sergilediği 23 gol, 12 asistlik performansıyla, takımının tartışmasız bir numarası olmayı sürdürüyor.

Henüz çocuk yaşlarda, yıldız oyuncunun ilk rakiplerinden biri, şu sıralar Schalke’de boy gösteren Goncalo Paciencia’ydı. BBC’ye konuşan Paciencia’ya göre Bruno’yu diğer oyunculardan ayıran şey, onun zihin yapısıydı:

“Her zaman özel yetenekleri vardı ancak bugünkü Bruno’nun aynısı değildi. O yıllarda orta saha, kanat, bek ve hatta stoper oynadığını hatırlıyorum (Belki de saha içi çalışkanlığı buradan geliyor). Bu seviyeye ulaşmasına şaşırmıyorum. Çünkü o, her zaman en iyisi olabileceğini düşünen, bunun için fedakarlık yapabilecek bir karakterdi. Futbol, onun için her şeydi.”

2017’de Bruno Fernandes, şu sıralar Portekiz milli takımının çekirdeğini oluşturan pek çok yıldızın bulunduğu 21 Yaş Altı Milli Takımı’nın kaptanlığını yapmıştı. Paciencia’ya göre bu rolün ona verilmesi, sadece yeteneğiyle ilgili değildi:

“Farklı türde liderler gördüm. Kimileri konuşur, kimileri cesaretiyle örnek olur. Kimileri de izinden gidebileceğimiz, örnek alabileceğimiz davranışlar sergiler. Bruno, bunların hepsiydi.”

Her şey çok daha kötü olabilirdi

2018 yılında Sporting, Şampiyonlar Ligi bileti alamamış ve yoğun tepkiler sonucu oluşan krizde, pek çok futbolcu kontratını feshetme kararı almıştı. Bruno Fernandes de bunlardan biriydi.

Bu dönemde takımın başına getirilen Jose Peseiro, tüm yıldızlarıyla tek tek görüşerek takımda kalmalarını istedi. Uzlaşma görüşmeleri sonucunda, aynı ücretle takıma dönmeyi kabul eden az sayıdaki oyuncu arasında Bruno da vardı. Bu karar, onun 50 gole doğrudan katkı verdiği, kendisini tüm dünya devlerinin radarına sokacak performansı sergilediği unutulmaz sezonun hemen başında alındı. Belki de kariyerinin en doğru kararı oldu.

Hayallerdeki “çok yönlü” oyuncu havuzunun bir parçası

80’li ve 90’lı yıllarda, çeşitli yaş kategorilerinde Portekiz Milli Takımı’nı çalıştıran Carlos Queiroz, eşsiz yetenekler çıkaran bu ülkenin, yıldızlarına çok yönlülüğü de aşılayabilmesi halinde inanılmaz bir oyuncu havuzuna sahip olunacağına inanıyordu.

Aradan geçen yıllar sonunda Cristiano Ronaldo, Bernardo Silva, Joao Cancelo, Joao Felix, Ruben Dias, Ruben Neves, Raphael Guerreiro ve daha pek çok starıyla son Avrupa şampiyonu Portekiz, arzu edilen “çok yönlü” yıldızlar topluluğunu oluşturdu.

Bu tanımlamaya uyan ve oyununu her geçen gün ileri taşıyan Bruno Fernandes de, ülke futbolunun önümüzdeki yıllarda en büyük umutlarından biri olarak sahnenin önünde olmayı sürdürüyor. Tüm futbolseverlere keyif aşılayan bu yıldızın, Portekiz ve dünya futbolunu ne kadar değiştireceğine birlikte şahitlik edeceğiz...
 

Sıradaki Haber
Sabrın sonundaki selamet: Gerrard'ın Rangers hikayesi
Yükleniyor lütfen bekleyiniz