Detay

Basketbolun Kobe'siz 2. yılı

26 Ocak 2021 Salı 15:00 - Son Güncelleme 25 Ocak 2022 Salı 23:29  |  Kaynak : TRT SPOR

Basketbol, tam da iki yıl önce bugün, gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden birini; Kobe Bryant'ını kaybetti. Kobe'siz geçen iki yılda efsanenin izleri, bu güzide spordaki yerini korumaya devam ediyor...

26 Ocak 2020 tarihinde, Türkiye'ye göre akşam saatlerinde, ABD'nin köklü yayın organlarından birinde paylaşılan bir son dakika haberi, 7'den 70'e tüm dünyayı şoke etti. Çin'de başlayan virüs paniği, Avustralya'da çıkan devasa yangın ve Elazığ depreminde kaybettiğimiz canlarımız ile yeterince sarsılmışken, Birleşik Devletler basını, Kobe Bryant'ın içinde bulunduğu helikopter kazasını duyuruyordu...

Kaza haberinin yalan olduğundan, helikopterin içinde tüm Bryant ailesinin bulunduğu duyurusuna kadar büyük bir bilgi kirliliği ve milyarlarca sporseverin endişesiyle geçen dakikaların ardından birçok resmi kaynak, Kaliforniya'dan kalkan helikopterin Calabasas yakınlarında düştüğünü açıkladı.

Kazada Orange Coast College beyzbol takımının koçu John Altobelli, eşi Keri, kızı Alyssa, Orange County basketbol takımının asistan koçu Christina Mauser, Sarah Chester, kızı Payton ve helikopterin pilotu Ara Zobayan yaşamlarını yitirmişlerdi. Korkunç kazada, kızı Gianna ile birlikte hayatını kaybeden bir diğer kurbanın, basketbol efsanesi Kobe Bryant olduğu da doğrulanmıştı...

Yalnızca birkaç saat önce, milyarlarca basketbolsever ekran başında, şanslı olan azınlık ise Wells Fargo Center'da, NBA'in süper yıldızı LeBron James'in tüm zamanların sayı krallığında Kobe Bryant'ı geride bırakarak üçüncü sıraya yükselmesine tanıklık etmişti. Karşı karşıya oynadıkları dönemde sürekli kıyaslandığı, modern basketbolun sürükleyicileri haline geldiği ancak bu rekabet boyunca dostluğunu hiç kaybetmediği LeBron James'i, sosyal medya hesabından kutlayarak saygısını dile getiren Kobe'nin, basketbolseverlere son paylaşımını yaptığından habersizdik...

Dile kolay, tam 5 kez NBA şampiyonu olmuş, 18 All-Star maçına çıkmış, bir MVP, iki finaller MVP'si ödülü almış, 11 kez yılın en iyi beşine seçilmiş, 9 kez ligin en başarılı savunma beşine adını yazdırmış, uzatmasız bir maçta 81 sayı atmayı başarmış, vedasını 60 barajını görerek yapmış, sayı krallıkları ve smaç yarışması şampiyonluğu gibi unutulmaz basketbol anılarının yanına bir de Oscar ödülü eklemiş bir efsaneydi Kobe Bryant. 

Michael Jordan'ı taklit ettiği düşünülen dönemden Jordan'la kıyaslandığı periyoda kendini taşıyabildiği, NBA'in en soğukkanlı ve 'kazanan' karakterlerinden biri olmayı başardığı, kendi deyimiyle "Mamba" mantalitesinin altını konsantrasyon, çalışma ve her zaman daha iyisini isteme gibi ilkelerle doldurduğu 41 yıllık bir ömre, basketbolun kendisine minnettar kalacağı çok şey sığdırmıştı.

Kobe'nin kaybı sonrasında, NBA maçlarında yapılan çeşitli saygı göstergelerinden anma törenlerine, sosyal medya paylaşımlarından Staples Center önünde yapılan etkinliklere kadar, basketbol camiasının profesyonel ve izleyici olmak üzere birçok üyesi, büyük yıldızın hatırasını yaşatmaya başladı. 

20 yıl formasını giydiği ve belki de en büyük efsanesi olduğu Los Angeles Lakers takımı, başta LeBron James önderliğinde, 2020 yılını şampiyon tamamlayarak bu başarıyı Bryant'a armağan etme sözü verdiler. Nitekim, koronavirüs pandemisi gibi büyük bir şok dalgası, tatil edilen ve ardından 'balon' sistemiyle başlayan sezona rağmen Lakers, büyük yıldızına sözünü tutarak 17. şampiyonluğuna uzandı.

Her ne kadar başarının başrolünde LeBron James ve Anthony Davis gibi isimler olsa da, Los Angeles şehri şampiyonluğun ilanıyla birlikte "Kobe!" sesleriyle inliyordu... Basketbol dünyası onu tanıdığından beri ilk kez, Bryant'ın Lakers'a armağan ettiği bir şampiyonluğa değil, Lakers'ın Bryant'a hediye ettiği bir kupaya tanıklık ediyordu...

Sporun ucundan kıyısından ilgilenmiş herkesi, 'en iyi' olma gayesiyle etkileyen bir karakterdi Mamba... Tarihin en iyi "ikinci adamı" olarak kazandığı şampiyonluklar onu tatmin etmemiş, takımın tartışılmaz bir numarası olarak bu başarıyı tekrarlamak istemişti. Bu uğurda, karşısında Shaquille O'Neal gibi bir dominasyonu almaktan çekinmeyecek bir cesaretti bu. Shaq, vefatının ardından Kobe hakkında anlattığı anısında, onun 'en iyi' olma hırsını şu sözlerle ifade ediyordu:

"Antrenmanda, bütün takım bana gelip 'Kobe bize pas vermiyor' diye şikayet etti. Ben de, takımın yıldızı olarak onunla konuşmam gerektiğini düşündüm. Onu karşıma alıp, takımda 'Ben' diye bir ayrım yapamayacağını, takım için oynaması gerektiğini anlattım. Kobe, büyük bir kararlılıkla, takımda kesinlikle 'Ben' diye bir şeyin varlığını ve en iyisi olacağını söyledi."

2011 yılında, birçok basketbol otoritesine göre dünyanın en iyi oyuncusu hala Kobe'ydi ve bizler, dünyanın en iyisini ülkemizde izleme fırsatının kıyısından dönmüştük... Oyuncular birliği ve NBA yönetimi arasında yaşanan anlaşmazlık sebebiyle oluşan "lokavt" döneminde birçok yıldız, formunu kaybetmemek için dünyanın çeşitli liglerinde oynamaya başlamıştı. Ersan İlyasova, Zaza Pachulia, Semih Erden, Thabo Sefolosha gibi isimlerin yanında, Deron Williams'ı da ligimizde seyretme şansına sahip olduk.

Bir sezon önce Allen Iverson'ı, lokavt döneminde de Deron Williams'ı renklerine bağlayan Beşiktaş hedef büyütmüş, gözünü Kobe Bryant'a dikmişti. Hem yerel basının hem de ABD medyasının haberlerine göre taraflar, ekonomik anlamda orta yolu bulmaya çalışıyordu. Hatta siyah-beyazlı ekip, Kobe'nin takım arkadaşı Lamar Odom'la da görüşmüş, çıkan haberlere göre Odom'ı Türkiye'ye getirmeye ikna etmişti. Tam da bu esnada NBA yönetimi, bir uzlaşma metodu bularak "lokavt" periyoduna son verdi. Kim bilir, şartlar farklı olsa belki de efsaneyi ülkemizde izleme fırsatına sahip olacaktık.

Bryant'ın rekabetçi yapısı, tüm NBA hayranları tarafından bilinen bir gerçek. Süper yıldızın bu karakteri, yalnızca NBA'de karşı karşıya geldiği rakiplerine karşı ortaya çıkan bir durum da değildi. 2008 yılında, kağıt üzerinde "1992 Rüya Takım"ından sonra en iddialı kadrosuyla Pekin Olimpiyatları'na giden Birleşik Devletler takımı, finalde İspanya ile karşı karşıya gelecekti. Dönemin Dünya Şampiyonu apoletine sahip, gelecek yıllarda Avrupa Şampiyonaları'nı domine edecek İspanya, ABD'ye karşı beklentilerden çok daha iyi ve inatçı bir oyun ortaya koymuştu. Öyle ki, matadorlar son çeyreğe girilirken skoru eşitlemeyi başarmış, Birleşik Devletler için şampiyonluğu kaybetme korkusu baş göstermişti.

LeBron James'li, Carmelo Anthony'li, Dwyane Wade'li, Chris Paul'lü, Dwight Howard'lı mükemmel ekipte, o dakikaya kadar Kobe'ye çok da iş düşmemiş, skorda ön plana çıkmamıştı. Son bölüme gelindiğinde durum farklıydı. Her biri ayrı ayrı dünya yıldızı olmalarına rağmen tüm kadro, kriz anında topun kime teslim edilmesi gerektiğini biliyordu. Son 8 dakikaya, asistleriyle de birlikte 16 sayılık katkı sığdırmayı başaran Kobe, şampiyonluk kupasını ülkesine kazandırdı. Onun müthiş maç sonu performansını durdurmak isterken, faul yapmasına rağmen üç sayılık isabete engel olamayan Rudy Fernandez'in yüzü, Bryant'ın 'durdurulamazlığının' en güzel özetiydi belki de...

2013 yılında Los Angeles Lakers ve Golden State Warriors, Staples Center'da karşı karşıya geldi. Üçüncü çeyrekte, üç kişi arasından potaya atak eden Kobe, kendisini acı içinde yere serili buldu. O esnada farkında mıydı bilinmez ancak süper yıldızın aşil tendonu kopmuştu. Böyle bir durumda hepimiz, bu kadar ciddi bir sakatlık yaşayan basketbolcunun soyunma odasına dönmesini bekleriz. Kobe'nin zihin yapısı bizimkinden farklıydı. Onun için öncelik her zaman, sınırları zorlayabildiği kadar gitmek ve potaya ulaşmaktı. Kopuk bir aşil tendonuyla faul çizgisine geldi, her iki atışında da isabet buldu ve sahayı ancak görevini yaptıktan sonra terk etti. 

Çoğu eski NBA yıldızı, günümüzdeki basketbol yapısından ve oyuncu mantalitelerinden şikayet ediyorlar. Onlara göre, gerçek basketbol 80 ve 90'lı yıllarda oynanmış, 2010'lara gelmeden kendisini tüketmişti. Neredeyse üç farklı kuşakla aynı anda parkeyi paylaşan Kobe'nin fikri farklıydı. Ona göre basketbol gün be gün değişiyor ve hem oyun, hem de oyuncular sürekli olarak gelişiyordu. Kyrie Irving gibi, Damian Lillard gibi, Trae Young gibi modern basketbolun pek çok temsilcisi, Kobe'yi anarken kendilerine verdiği ve pek de bilinmeyen öğütlere minnetlerini sundular. Birçok süperstar, basketbolun artık 'Kobe'nin emanetini yaşatabilmek için' oynanması gereken bir oyun olduğunu düşünüyordu. 4. şampiyonluğunu, Los Angeles Lakers'ı zafere taşıyarak kazanmış LeBron James'in Kobe'ye yönelik unutulmaz paylaşımı da bunu bizler için doğruluyordu:

"Umarım seni gururlandırmışımdır, kardeşim! Seni çok seviyorum ve çok özlüyorum şampiyon..."


 

Basketbol, "Mamba"sız iki yılını doldurdu. Büyük efsanenin hatırası, bu sporu gönül vermiş herkesin kalbinde bıraktığı hatıralarla yaşamaya devam edecek.
 

Sıradaki Haber
Fenerbahçe'nin hücum lideri: Dimitris Pelkas
Yükleniyor lütfen bekleyiniz