Detay

Güneş dokunuşu

29 Ocak 2023 Pazar 13:55 - Son Güncelleme 29 Ocak 2023 Pazar 14:23  |  Kaynak : TRT SPOR

Şenol Güneş ile Beşiktaş'ta neler değişti? Siyah-beyazlılar, beş maçlık galibiyet serisini nasıl yakaladı? Saha içerisindeki farklılıklar ve gelecek haftalar adına potansiyel riskler ne? İkinci Şenol Güneş dönemini inceledik.

Sezon başından beri inişli-çıkışlı bir grafik sergileyen, ana parçalarından tam olarak arzu ettiği verimi alamayan ve birbirine benzer çok fazla puan kaybı yaşayan Beşiktaş, şampiyon olduğu 2020-2021 sezonundan bu yana ilk defa 5 maçlık galibiyet serisi yakaladı.

Lider Galatasaray ile açılan puan farkı, hala Fenerbahçe’nin gerisinde olunması ve puan baremi olarak yakınlarında gezen pek çok ekip bulunmasıyla birlikte zirvenin birinci adayı olarak görmemiz mümkün olmasa da siyah-beyazlı takım, ‘hedefsiz’ görüntüsünün dışına çıkmayı başardı.

Vaktiniz, sabrınız ve okuma hobiniz olsa dahi baştan uyarayım, içerik biraz uzun olacak.

Çayı-kahveyi hazırlayın, başlayalım.

Ismael dönemi ve düşüş grafiği

İkinci Şenol Güneş dönemini irdelemeden evvel, Valerien Ismael ile geçen haftaları ve Fransız antrenörün ayrılık sürecini doğru irdelememiz gerek.

Ismael döneminde Beşiktaş, hocanın CV’sine paralel olarak topu alma ve rakip alanda oynama eğilimi gösteren takımlara karşı gücünü ortaya koymayı vadediyordu.

Bunun yanında, takımın ilk düdükle birlikte iki kanat oyuncusunu stoperlere, santrforu da (Weghorst) savunma önü oyuncusuna pres yapmak üzere gönderdiği, dünya futbolunda kullanılan temel ve Süper Lig gibi liglerde hala modası geçmemiş bir pres formu vardı.

Savunmadan çıkarken savunma önüne tek pivot (Salih, bazen Berkay vs.) indiriliyor, yanına Masuaku da çekiliyor, bu oyuncular üzerinden iki çizgi (N’Koudou ve Rosier) koşturuluyordu.

Buna reaksiyon veremeyen Karagümrük ve Sivasspor’a karşı şahane 180 dakika oynayan Beşiktaş, bana göre oyununun ilk zaafıyla Ankaragücü deplasmanında karşılaştı.

Her ne kadar puan alamasa da Ömer Erdoğan, Karagümrük ve Sivasspor’un yaptığının aksine ön alan baskısını stoperlere kadar çıkarıp Beşiktaş’ın orta sahalarını ve koşucularını rahatlatmayı tercih etmedi. Tam tersi şekilde tamamen gömülüp, Weghorst’un tek başına maçı süpürmesine de olanak vermek istemedi.

Ömer hoca, Beşiktaş’ın top kullanan tek pivotuna (Salih) baskı çıkarıp, N’Koudou ve Rosier’e koşma olanağı da tanımadan rakibini orta alanda durdurmaya çalıştı.

Siyah-beyazlı ekip rakip ceza sahasına yeterince gelemeyince, oyun önde oynandığında silah haline gelen ancak savunma yükü arttığında zaafları ortaya çıkan Rosier-Necip tarafından iki gol yendi. Yine de biri Weghorst’un şapkadan tavşanı, biri gerçekten iyi hazırlanmış duran top organizasyonu ve sonuncusu da penaltı olmak üzere bulunan üç golle üç puan alındı.

Ertesi hafta oynanan Başakşehir maçı, bulunan ve kaçırılan pozisyonlarla çok farklı bir skorla da bitebilecek bir maç olmakla birlikte Beşiktaş’ın bir diğer zaafını ortaya çıkardı.

Sezon başından beri N’Koudou ve Muleka ile rakiplerinin iki stoperine baskı uygulayan, Weghorst’la da oyun kurucu orta sahayı marke eden Beşiktaş’a karşı Başakşehir, Mahmut ve Biglia’yı yan yana devirerek sayısal fazlalık oluşturdu. Bu pas bağlantısına Volkan Babacan da katıldı ve ayakları çok da iyi olmamasına rağmen kendisine fazla pres yapılmadı.

Ismael döneminde rakibi karşılarken 3-4-3 gibi bir yerleşim kullanan Beşiktaş, maçın ilerleyen dakikalarında bunu bozmamanın zararını yaşadı. Önde sayısal açıdan eksik kaldığı için prese Gedson Fernandes’i de dahil eden Ismael’e karşı Emre Belözoğlu, uzun toplara başvurdu.

Gedson’un önde, Berkay’ın iki stoper arasında kaldığı bu yerleşimde orta sahaya atılan her topta Salih yalnız kaldı. Bu da Traore’nin, Keny’nin ve diğer pek çok oyuncunun takımını çıkarabilmesini sağladı.

Bu iki maçın detayına uzun uzun değinmiş olmamın nedeni, bu müsabakalardan sonra sürekli aynı şeylerin tekrar ediyor oluşu.

Beşiktaş, İstanbulspor’dan Hatayspor’a, Fenerbahçe’den Trabzonspor’a hemen her maçta benzer zaafları gösterdi, benzer top kayıplarını yaşadı,

Örnek olarak, savunmadan çıkamama, buna rağmen ön alan presinde ısrar etme ve doğal olarak oyunun 60-70 metreye taşınması sorunu, Masuaku’yu orta saha gibi kullanmaktan vazgeçip savunma önüne iki merkez oyuncusu indirilerek aşılabilirdi. Aynı şablona devam etmek, N’Koudou’ya sürekli savunma arkası top atmayı deneyerek sezon başındaki kaliteli oyunu eritmeye sebebiyet verdi.

Bugünlerde tekrar eden eleştirilerin aksine, Beşiktaş’ın yaşadığı fiziksel düşüşte Ismael’in antrenman metotlarının birinci etmen olduğunu düşünmüyorum. Bana göre 2 aylık dilimde fizikalite korunmuş ve sahada baskınlığı hissedilmişti. Bu düşüşte oyun boyunun çok genişlemesinin ve hemen her maçın 90 dakika boyunca gitgellere sahne olmasının daha somut bir etmen olduğuna inanıyorum.

Kendi adıma, “sezona iyi başlayan Beşiktaş ne oldu da düşüşe geçti” sorusunun cevabını, son birkaç paragrafta değindiğim üzere ‘zaaflarıyla yüzleştikten sonra çözüm bulamama’ durumuyla açıklıyorum.

Şenol Güneş’ten 2019 esintisi

Hatayspor deplasmanının ardından göreve gelen Şenol Güneş, Ümraniyespor maçıyla başlayarak ve bana göre kazanamadığı Galatasaray ve Gaziantep FK deplasmanlarında da denemek suretiyle, 2018-2019 sezonuunn ikinci yarısında kullandığı bir yöntemi denemeye başladı.

Şahsi hesabımda sıklıkla değindiğim ancak burada ilk defa okuyacak insanlar olduğunu bildiğim için derinine ineceğim bu plan, rakibi hataya zorlamakla ilintili.

2015-2016 sezonunda Beşiktaş, topla rakip alana yerleşebilen, seti kaliteli oynayan, hızlı karar alabilen oyunculara sahip olduğu için baskıyı çok öne çıkarıp dar alanda iş yapabilen bir takımdı. 2016-2017’de değişen oyuncu profilleriyle birlikte oyun da değişti. Dar alandan kurtulmak isteyen hücum parçaları için takım genişledi, savunmadan çıkışlar taç çizgisine taşındı.

Bana göre, Avrupa’daki müthiş başarıya rağmen Güneş döneminin pragmatizm bazında diğer yıllara nispeten daha zayıf kalan 2017-2018 sezonunda Beşiktaş, Oğuzhan’ın form düşüklüğü ve forvet profillerinin değişmesiyle oyunu tamamen taç çizgisine taşımaya başladı. Yine de seti açabilecek Talisca ve Babel gibi skorerleri, Quaresma gibi bir asist silahı ve sırtı dönük oynama alışkanlığı olan birden fazla oyuncusuyla, Atiba-Medel ikilisiyle merkezi süpürmeye başladıktan sonra rakip alanda belli seviyede oynanabiliyordu.

2018-2019 sezonunda pek çok oyuncunun gitmesi ve kadro profilinin değişmesi sonrası Burak Yılmaz hamlesi de eklenince Şenol Güneş, ligin ikinci yarısında bambaşka bir yapıya döndü.

Orta saha hattı Atiba-Dorukhan-Ljajic’ten oluşuyordu ve bu hat rakip yarı alanda yüzünü dönmek, hareket alanı bulmak ve şut atmak isteyecek oyuncular barındırıyordu.

Quaresma’nın cezası süresince hücum üçlüsünü oluşturan Lens, Güven ve Burak Yılmaz da sırtı dönük oynayabilen, dar alanda bağlantı sağlayabilecek isimler değillerdi. Onların da yüzlerini kaleye dönmeye, hareket alanı bulmaya ihtiyaçları vardı.

Beşiktaş’ın ligde doğrudan kontratak takımı olması çok mümkün değil, zira üzerine gelecek rakip sayısı az. Dolayısıyla bu alanı bulmak için başka bir formül gerekiyor.

Şenol hoca, bu periyotta ön alanda zaman zaman yukarı çıkan ama genellikle sayıca eksik bir pres kullandı. Örneğin, 4 savunma oyuncusuna karşı yalnızca Burak ve Güven ile baskıya çıktı. Bu sayede rakibin topla orta sahaya gelmesi ve Atiba-Dorukhan ikilisi başta olmak üzere topu orta sahada kazanmak amaçlandı. Zaman zaman öndeki baskı da işe yarıyor ve tüm bunlar hareket fırsatı doğuruyordu.

Tekrarlarını izlerseniz pek çok örneğine rastlayacağınız üzere Ljajic, Burak, Güven, Dorukhan ve zaman zaman Lens ile Beşiktaş, geçiş üzerinden çok sayıda pozisyon bulmaya başladı. İlk aklıma gelen örnekleriyle Antalyaspor, Konyaspor, Rizespor, Ankaragücü, Akhisar gibi maçlarda bu şekilde bulunan goller var.

Üzerine birkaç eklemeyle aynı profildeki oyuncu grubu, 2019-2020 sezonuna tamamen sete yerleşme ısrarıyla başlamış ve ilk 6 maçta 5 puan alabilmişti.

Bunun bir benzerini, 2017-2018 sezonunun ikinci yarısında Fatih Terim de uygulamıştı. Ndiaye’nin satışı ve Fernando’nun sakatlığı sonrası Tudor döneminde olduğu gibi ceza sahasına kadar pres çıkarmak mümkün değildi, zira orta sahada Donk-Selçuk ikilisi oynayacaktı. Ayrıca önde kazanılan topla hızlı karar alıp değerlendirebilecek tek oyuncu Gomis’ti.

Fatih Terim de rakiplerini orta bloğa çekerek takımına hareket alanı oluşturdu ve o andan itibaren Garry Rodrigues’in şovu başladı. Tudor dönemi ve Terim dönemi arasında ciddi bir skor farkı mevcut.

Ghezzal’in sakatlığı, Dele Alli’nin istenen seviyede başlayamaması, Rosier’in fiziksel gerilemesine mental düşüşünün de eklenmesi derken 2022-2023 Beşiktaş kadrosu da ön alanda oynamakta zorluk yaşayacak bir kıvama geldi.

Şenol Güneş, Ümraniyespor maçıyla başlayarak 4 sezon önce uyguladığı formülün bir benzerini bu sezona taşıdı. Kayseri deplasmanına kadar bunun tam olarak uygulanamamasının nedeni, rakipleri orta sahaya çektikten sonra da Beşiktaş’ın top kazanamıyor oluşuydu. Bu durum, başta Gedson olmak üzere takımın fiziksel seviyesini yukarı çekmesiyle azalmaya başladı ancak hala devam ediyor.

Gözümüzün önüne getirelim. Ümraniyespor, Şanlıurfaspor, Kasımpaşa, Kayserispor ve Alanyaspor maçlarında Beşiktaş’ın orta alanda ya da rakip yarı alanın ortasında kazandığı toplarla hücum oyuncularını koşturup attığı çok sayıda gol birikti.

Dar alanda yeterince güven vermeyen Redmond, sakatlık süreci sonrası stoperlerle boğuşmaktan ziyade tek vuruş arayan Cenk ve dribbling boşluğu isteyen Gedson’un son dönemde tabelaya desteğini yükseltmesinin birinci nedeni bana göre bu yaklaşım.

Oyun-sonuç dengesi

Bazı noktalarına katıldığım, bazı yönlerden katılmadığım bir eleştirinin üzerine duralım.

“Beşiktaş, top oynamadan maç kazanıyor.”

Öncelikle hemfikir olduğum kısma geleyim. Özellikle Kasımpaşa ve Konyaspor maçlarının son dilimlerinde çok pozisyon verilmiş ve zaten Konyaspor maçı da son dakika golüyle kazanılmıştı. Küçük sekanslarda yaşanacak küçücük farklılıklar, bu maçların sonucunu değiştirebilirdi.

Keza, maç genelinde belki de son birkaç ayın en iyi görüntüsü çizilmesine rağmen Alanyaspor karşısında da geri düşülebilirdi ve bu da senaryoyu farklı bir noktaya çekerdi.

Yani ortada 15 puanın süpürüldüğü bir seri var ama kusursuzluk yok.

Eleştirinin katılmadığım yönü tamamen iyi oyunun tarifiyle ilgili.

Bundan birkaç yıl öncesine kadar futbol görüşüm çok farklıydı. Yalnızca topu yere indiren, ne oynadığını ezbere anlatabileceğimiz ve sürekli aynı şeyleri yapan takımların değerli olduğunu düşünüyordum. “Orkan Çınar neden oynamıyor” kitlesinin içindeydim.

Yaşadığım ve hala devam eden binbir yanılgım ve futbolun bana sunduğu çok sayıda öğreti sonucunda oyuna ve teknik direktörlüğe bakışım da tanımım da değişti.

İlerleyen yıllarda tekrar bir fikir değişimine uğrar mıyım bilemem ancak bugünkü aklımla, iyi teknik direktörlüğü “içinde bulunduğu şartları deneme-yanılma kayıpları yaşamadan tahlil edebilen, gerçekçi bir çözüm bulabilen, oyuncusunu kazanan ve kadro gerçeklerine göre sonuca gidecek oyun oynatan antrenör” olarak açıklıyorum.

‘Sabır’ ile ‘yanlışta ısrar’ arasındaki farkı daha iyi irdeleyebildiğime inanıyorum.

Beşiktaş, sezonun geride kalan diliminde en önemli set üreticisin kaybetmiş ve ana parça olarak kabul ettiğimiz pek çok futbolcudan (Gedson, Cenk, Rosier, Josef, sakatlıklarından ötürü Saiss ve zaman zaman Masuaku vb.) istikrarlı verim alamamış bir takımdı. Mental ve fiziksel olarak gerilemiş seviyedeydi. Her hafta aynı şeyi oynuyor oluşu övgü kaleminden çok sürekli benzer puan kayıpları yaşamasına ve çözüm bulamamasına yönleniyordu.

Ayrıca bu kadro, kontratı biten çok sayıda oyuncusu, kiralık parçaları, yabancılarının ilerleyen yaşları ve yatırım yapılan Emrecan, Muleka ve Kerem Atakan gibi oyuncuların geride kalan dilimde tam anlamıyla arzu edileni verememesiyle “süreç kadrosu” olacak bir oyuncu grubu barındırmıyor, oyuncu kazanılması ve sonuç alınması gerekiyor.

Bunun için de pragmatik ilerlemek icap ediyor.

Oyuncu kazanımı konusu apayrı ve süreç sonunu görmeden yalnızca tahminde bulunulabilecek bir husus. Antrenmanlar nasıl geçiyor, hoca-oyuncu ilişkisi nasıl, ne şekilde diyalog kuruluyor vb. durumlara şahit olamadığım için bu kısmı geçiyorum.

Saha içindeki pragmatizmin en somut örneği olan son iki maça değinmek istiyorum.

Kayserispor & Alanyaspor stratejileri

Beşiktaş, Kayseri’ye Weghorstsuz ve Aboubakar’ın da yalnızca bir gün evvel ülkeye giriş yaptığı, dolayısıyla üretici/istasyon olabilecek forvetten yoksun başlayacağı bir kadroyla gitti.

Yine de siyah-beyazlıların elinde santrfor tanımı yapılabilecek oyuncular vardı. Kayserispor Gavranovic ve Thiam’dan yoksun, ileri uçta Gökhan Sazdağı’nı kullandığı bir 11’le çıktı.

Normal şartlarda, prese karşı topla çıkma pratiği olan takımlara karşı rakip ceza sahasına kadar baskı çıkarmanın riskli olduğunu düşünürüm. Keza Kayserispor da ilk yarıda birkaç pozisyonda bu baskıdan çıkıp pozisyon bulmayı başardı ancak santrfor orijinli oyuncusu olmayan bir takıma karşı tercih edilebilir bir husus.

Kayserispor, hem hücum çıkışlarını hem de üçüncü bölge etkinliklerini büyük oranda sağ kanattan şekillendiren bir ekip. Önündeki kanat oyuncusu her kim olursa olsun Onur Bulut kendisine koridor bulabiliyor ve daha önemlisi, hem çizgide hem de iç koridorda oynayabiliyor. Ters ayak kalitesi de hiç fena değil.

Şenol Güneş, hepimizin orta sahada kullanmasını beklediği Tayfur Bingöl’ü sol kanatta, Onur Bulut’un karşısında başlattı. Üretici/istasyon forveti olmayan takımın uzun uzadıya anlattığım şekilde hareket edebilecek boşluk bulması gerekiyordu.

Nitekim maçın kilidini açan gol de böyle geldi. Tayfur, Onur’un ısrarlı çabasına rağmen top çıkarmasına engel oldu ve takımını bu bölgeye kümeledi. Onur’un geri pası sonrası gelişigüzel uzun topu Salih kazandı ve Redmond’a aktardı. Hızlı düşünmesi gerektiğinde genelde yanlış tercih uygulayan Redmond, topu götürecek boşluk bulunca harika bir gol attı. Salih’in golü ve Muleka’nın çime takıldığı pozisyonlar da bu kanattan geldi.

Alanyaspor maçı bana göre çok farklı okunması gereken bir 90 dakika. Takip edenler bilir, bilmeyenler için izah edeyim. Francesco Farioli Alanyaspor’un başına geçtiğinden beri bir iddiam var: Bu takımı yenmenin güç ile alakası yok. Tamamen nasıl oynadığınıza, nereye baskı yaptığınıza bakıyor.

Doğru oynayan Trabzonspor deplasmanda 4 atıp 7-8’e gitmeyi kaçırabiliyor, yanlış oynayan Trabzonspor aynı sahada 5 yiyip çok daha fazlasından zor kurtulabiliyor.

Kendimce nasıl oynanması gerektiğini de açayım. Alanyaspor geriden çıkarken kalecisi değil 7 oyuncusunu geriye kümeleyip, iyi de yerleşip pas bağlantısı kuran bir takım. İlk dakikadan itibaren kalecilerine kadar pres yapılmasını istiyorlar. Bu presi stoperlerini açıp orta saha oyuncularını getirerek aşmayı, bu sayede savunmanızın arkasında boşluk bulmayı, başta Efecan olmak üzere hücum oyuncularını koşturmayı amaçlıyorlar.

Alanyaspor’un bulduğu gollerin belki % 80’inden fazlası bu şekilde geliyor.

Eğer siz ilk düdükle birlikte kaleciye kadar baskı çıkarmaz, stoperlerle eşleşir ama daha önemlisi orta saha oyuncularına top aldırmazsanız, başka bir çaba gütmenize gerek kalmadan Alanyaspor kendi kendine hata yapıyor. Çünkü alternatif getirmedikleri pas bağlantısı çöküyor ve savunma arkasına oyuncu kaçırmaları zorlaşıyor. Kalelerine çok yakın bölgelerde gole sebebiyet verecek hatalar yapıyorlar.

Beşiktaş da ilk dakikayla birlikte bunu yaptı. Muleka-Aboubakar-Cenk üçlüsü rakibin üç stoperiyle eşleşti, ilk yarıda kaleciye baskı gibi bir ısrar güdülmedi ve Gedson-Dele Alli ikilisi de Lusamba-Umut hattının topla rahat dönmesine fazla müsaade etmedi. Zaten bu imkanın verildiği iki sekans, Beşiktaş kalesine net pozisyon olarak döndü. Burada Muleka-Cenk kanatlarının elit seviyede top kullanamıyor oluşunun da etkisi var.

Aboubakar’ın çizgiden çıkan topuyla başlayarak Beşiktaş, rakibini geriden çıkışlarında çok sayıda bireysel hataya zorladı ve bir benzerinde penaltı kazanıp golü de attı.

A planının bozulduğu ve 2 farklı üstünlüğü yitirdiği hemen her maçta Alanyaspor’un oyuna hakimiyeti sıfırlanıyor ve artık baskıyı nereye çektiğinizin çok bir önemi kalmıyor. Her seferinde de ön hattın değişmesiyle oyun yeniden sıfırlanıyor. Maçın kalanı da bu senaryoda ilerledi.

Potansiyel tehlikeler ne?

Her şeyden evvel, Beşiktaş’ın kaliteli oyuncuya ihtiyacı var. Zira sezon başında takımın garanti parçaları olarak görebileceğimiz Ghezzal, Josef gibi isimler ciddi sakatlıklar yaşadılar.

İdeal senaryoda Aboubakar ve savunma arasında köprü görevi görecek, Gedson’un öne çıkışlarını konforlu hale getirecek bir orta saha oyuncusuna ihtiyaç var ancak böyle bir ekleme yapıldığı takdirde bana göre şutör orta saha da gerekiyor. Görüntü, yalnızca bir orta saha alınacağı yönünde. Bu durumda da Dele Alli’nin verim sağlaması icap ediyor.

Ayrıyeten üst bacağı ve gövdesi kalın, rakip alanda topu iyi kullanabilecek bir kanat oyuncusu gerekiyor. Alınmazsa Ghezzal’in çok iyi dönüş yapmasına ihtiyaç duyulacak.

Bunlar işin oyuncu kısmı. Eldeki malzeme ve tercihler üzerinden çıkabilecek alarmlar var. Misal olarak Beşiktaş, Atiba veya Necip’i haftalardır hangi kritik dilimde orta saha olarak kullansa zararını görüyor. Atiba’nın yaş itibarıyla durumu anormal değil.

Necip, geçmişte orta saha olarak arada sırada da olsa verim verdiği ortamları, yanında geniş alanı kontrol edebilen başka bir orta saha gördüğü ve rahatlıkla prese dahil olabildiği zamanlarda buluyordu. Örneğin, arkasını Atiba’nın süpürdüğünü bildiği senaryoda ön alan baskısına dahil oluyor, topu yeterince iyi kullanamasa da bu yönden fayda sağlayabiliyordu. Beşiktaş’ın elinde güvenilir 6’sı yokken Necip’in merkezde tercih edilmesi problem yaratıyor. Burada Salih’e garanti bir alternatif oluşmuş değil.

Necip'in orta saha oynayacağı durumda da Gedson'un şu ana dek çok üstlenmediği süpürücü rolünü alması gerekir.

Kerem Atakan, Sivasspor döneminde büyük oranda geçiş oyuncusuydu ki Sivasspor’un ana oyun felsefesini de bu oluşturuyor. Gerekirse öne yerleşmekten feragat edip ondan geçiş performansı almak denenebilir, zira set içerisinde fark yaratmasını bugün itibarıyla çok muhtemel görmüyorum.

Son dönemde gelişmiş olsa da Beşiktaş hala yeterli sayıda top kazanamıyor. Hücum oyuncularına koşu alanı hazırlamak için geniş oynama zorunluluğu var ve kesici sayısı da düşük ama rakip profiline göre bunu sınırlamak gerekebilir.

Beşiktaş’ın hedefi hala muallakta ve kişiden kişiye tanımı değişebilecek durumda. Gözünü şampiyonluğa diken de olabilir, aradaki puan farkı nedeniyle bunu gerçekçi bulmayan da. Oyuncu kadrosunun tam olarak nasıl motive olduğu bilinmez. Yaşanacak ilk ve muhtemel puan kaybı sonrası sezon başından beri ortaya çıkan kırılganlığın devam etmemesi gerekiyor.

Bana göre siyah-beyazlıların önünde maç maç ilerlemesi gereken, kısa ve orta vadede yaşayabileceği kayıpları sürekli hale gelmediği sürece krize dönüştürmeden yönetmesinin sağlıklı olacağı, hedefin de Mart ayı sonuyla birlikte ayyuka çıkacağı bir dilim var. Alınabilecek maksimum puanı almak, gelecek sezona bu kadrodan birkaç parçayı taşıyabilmeyi de sağlar.

Gerçekten uzun oldu ama keyif almış olmanızı ümit ediyorum. Buraya kadar sabırla okuyan herkese teşekkür ediyor, yeni içeriklerde buluşmayı diliyorum.
 

Sıradaki Haber
Artistik Buz Pateni Avrupa Şampiyonası başlıyor
Yükleniyor lütfen bekleyiniz