Detay

Leverkusen'in makus kaderini değiştirdi

17 Nisan 2024 Çarşamba 11:52 - Son Güncelleme 17 Nisan 2024 Çarşamba 12:04  |  Kaynak : TRT SPOR

Bayer Leverkusen, teknik direktör Xabi Alonso'nun liderliğinde tarihi bir şampiyonluğa imza attı. Alman ekibinin şampiyonluk serüvenini Bilal Temizel kaleme aldı.

Bayer Leverkusen...Her zaman Alman futbol ekolünün kalburüstü ekiplerinden biriydi. Ekonomileri, oyuncu ve teknik direktörü profilleri, yaptıkları yatırımlar ve geniş oyuncu izleme ağlarıyla her dönemin modernitesine uyan profesyonelliğin karşılığı bir kulüp olmayı yıllarca başardı. Fakat tüm bunlar hiçbir zaman yeşil zeminde karşılık bulmuyordu.

1987/88’de kazanılan UEFA Kupası ve 1992/83 sezonunda kazanılan Almanya Kupası kırmızı siyahlıları tatmin etmekten çok uzaktaydı. 120 yıllık kulübün müzesinde flamalar ve alt yaş kategori şampiyonlukları haricinde yalnızca iki kupanın olması onların hiçbir zaman büyük kulüp olarak anılmasına olanak sağlamıyordu. Üstelik geçmişte üstlerine travma gibi çökmüş final kayıpları neticesinde rakipleri onlara “asla şampiyon olamazsınız” ithafı yaparak “Neverkusen” diyerek alay bile ediyorlardı. Almanya’nın sadık taraftar profiline rağmen dahi yeni nesil giderek Leverkusen’den uzaklaşıyordu.

Gerardo Seoane’nin gidişi Xabi Alonso'nun gelişi

Tüm bunların ışığında 2022/23 sezonu Gerardo Seoane yönetiminde başladı. O dönem Almanya 3. Lig ekibi olan Elversberg’e Almanya Kupası’nın ilk turunda mağlup olunması aslında onların en büyük kupa umudunun henüz Temmuz ayında, sezonun ilk resmi maçında yok olması anlamı da taşıyordu. Yani kırmızı siyahlıların üstündeki kara bulutlar dağılmıyor aksine giderek yoğunlaşıyordu. Sezonun ilk 3 lig maçından puan alınamaması Gerardo Seoane’nin kulüpteki kaderini net şekilde ortaya koyuyordu. Bayer Leverkusen yine bir sezonu askıya alacak gibiydi. Bundesliga’nın 8. haftası geride kaldığında hanesine 6 yenilgi yazılan Bayer Leverkusen’de Seoane ile yollar ayrıldı. Kulüp 17. sıradaydı ve artık en iyi ihtimalle orta alt sıralar için mücadele edebileceği düşünülüyordu. Fakat bu düşüncenin aksine son derece kaliteli isimler bu durumun içinde bir tezatlık olduğunu akıllara getiriyordu. Tam da bu iklimde 5 Ekim 2022 tarihinde Bayer Leverkusen, henüz A takım tecrübesi olmayan Real Madrid ve Real Sociedad’ın alt yaş takımlarını çalıştırmış Xabi Alonso ile anlaşmaya varıldığını duyurdu. Plan açıktı. Genç ve başarıya aç bir patron, onu rahatlıkla anlayabilecek bir kadro ile buluşmuştu. 2023/24 sezonu için yapılanmaya gidilecek ve Bayer Leverkusen’in ayak sesleri yeniden Bundesliga’yı saracaktı. Geçtiğimiz sezon için işler beklenenin de ötesinde gitti. 8 haftalık Seoane dönemini 6 mağlubiyetle kapatan Leverkusen, kalan 26 haftada 7 kez kaybetti ve tam 11 sıra yükselerek ligi 6. sırada bitirdi. UEFA Avrupa Ligi’ndeki yarı final başarısı ise işin ekstrasıydı. Ancak tüm bunlar henüz fragmandı. Resital yeni başlıyordu.

Xabi Alonso futbolculuk kariyeri boyunca belki de Avrupa’nın halen en elit teknik direktörleriyle çalışmıştı. Rafael Benitez, Manuel Pellegrin, Carlo Ancelotti, Jose Mourinho ve elbette ki Pep Guardiola. Saha içinde ne yapması gerektiğini, transferde hangi role ihtiyacı olduğunu ve oyuncularıyla nasıl ilişki kurulması hatta nasıl kurulmaması gerektiğine bile canlı şahitlik etmişti. Bundan daha iyi stajyerlik düşünülebilir miydi? Artık kendi felsefesini sahaya koymanın gerçek vaktiydi. Bunun için gereken kadroyu profesyonellerle beraber kurmak onun için çok zor olmadı. Dizilişten çok role önem veren İspanyol deha buna evrilebilecek isimleri kadrosunda topluyordu. Nathan Tella, Victor Boniface, Jonas Hofmann, Josip Stanisic ile kemik kadronun temeli atılırken Granit Xhaka ve Alejandro Grimaldo ile neler yapılabileceğinin sinyalleri veriliyordu. Kadroda zaten Alonso ile yarım sezondan fazlasını geçirmiş kale ve savunma hattının yanı sıra Schick ve Alman futbolunun virtüözü Wlorian Wirtz vardı. Kerem Demirbay’ın Galatasaray’a gelişinin ardından 10 numarayı aldığı açıklanan 21 yaşındaki yıldız gümbür gümbür Avrupa futbolunun zirvesine çıkmayı kafasına koymuştu.

Zorlu bir fikstür ile sezona başlayan Bayer Leverkusen henüz ilk 4 haftada Leipzig, Gladbach ve Bayern Münih maçları geride kalmıştı bile. Darmstad’a karşı alınan 5 gollü galibiyet de hesaba katıldığında kazanılan 10 puan çok başarılıydı. Üstelik bir de Allianz Stadyumu’ndan 1 puanla çıkılması işleri daha güzel kılıyordu. Kağıt üstünde 3-4-2-1 oynayan Bayer Leverkusen’de Hradecky tartışılmaz 1 numaraydı. 3’lü savunmanın şefliğini Jonathan Tah yapıyor, Hincapie, Kossounou, Tapsoba ve Stanisic rakip profiline göre sağda ve solda konumlanıyordu. Sağ çizgide Frimpong, sol çizgide ise Grimaldo ağızları açık bırakacak işler yapıyordu. Orta sahada ise takımın beyni vardı. Arsenal döneminde Arteta yönetiminde futbolseverlere farklı şeyler izleten Granit Xhaka tecrübesini ve yeteneklerini Bundesliga’da şova çevirmeyi başarmıştı bile. Onun eşlikçisi ise çoğunlukla Palacios olurken Andrich rotasyonun değişmez parçalarındandı. Oyunun ilk iki bölgesi kusursuz işlerken üçüncü bölge onların seviyesini artıracak meziyetteydi. Hoffman ve Wirtz ikilisi rakip savunmanın çaresiz kaldığı çoğu anın yaratıcısıydı. En önde ise sezona Boniface başlasa da yaşadığı sakatlığın da etkisiyle Schick ve zaman zaman Hlozek, Nijeryalının yokluğunu aratmıyordu. Fakat Xabi dizilişe değil oyuncu rolüne inanıyordu. Bu sebeple sahaya çıkan 3-4-2-1 birçok farklı formasyona rahatlıkla dönüşebiliyor, sakatlıklar ve cezalar takımın sisteminin bozulmasına sebep olamıyordu. Kenar stoperler İngiltere ve İtalyan temsilcilerinde sıkça gördüğümüz gibi ceza sahasına destek veriyor, rakip blokların kırılmasına olanak sağlıyordu. Ön hattaki tüm oyuncular fizik ve kondisyon gücüyle rakip savunmaları boğabiliyor, oyunun dar alanda kurulması kanat bekler için bulunmaz alanlar oluşmasına olanak sağlıyordu. Kısacası Bayer Leverkusen İspanyol bir mühendisin elinde gerçek bir Alman makinasına dönüşmüştü.

Takım içinde katı disiplinden öte diyalog ve yatay hiyerarşi vardı. Gerçekten her şey bu kadar iyi gidebilir miydi? Aslında bu senaryoyu en optimist Leverkusen taraftarı bile belki yazmazdı. Takım sürekli kazanıyordu. UEFA Avrupa Ligi’nde, Almanya Kupası’nda ve Bundesliga’da. Deplasmanda ya da BayArena’da. Sürekli rekorlar kırılıyor, her gelen rakip artık psikolojik olarak 1-0 geride başlıyordu. Kaybettiler denilen her maçı çok da zorlanmadan kazanmaları artık tüm üstünlüğün onlara geçtiğinin bir göstergesiydi. Üst üste iki maçtan galibiyet alamadan çıktıkları ilk ve tek seri Aralık ayının başına denk geliyordu. Oynadıkları oyunla ligin neredeyse sahibi konumundaki Bayern Münih’e pes dedirtmişti. 21. haftada ise düğümün çözülme anı geldi. 30 bin kişinin önüne az olan şampiyonluk ümidini kuvvetlendirme inancıyla çıkan Bavyeralılar sahadan silindi. 3-0’lık Bayer Leverkusen galibiyeti tarihi sezonun zaferle biteceğinin en büyük habercilerinden oldu. 27. Haftadaki Hoffenheim maçı ise şaşırtıcı biçimde hem bu sezon hem de gelecek sezon için belirleyici oldu. Adı Liverpool ve Real Madrid ile anılan Xabi Alonso maç önü basın toplantısında

“Buranın teknik direktör olarak gelişmem için doğru yer olduğunu düşünüyorum. Leverkusen’de kalacağım.” Açıklaması maç önü tüm Leverkusen taraftarlarına derin bir nefes aldırmıştı. Hoffenheim’i ise 2-1 ile geçen kırmızı siyahlılar artık Der Klassiker’e odaklanmıştı. 10 yıl sonra ilk kez evinde Borussia Dortmund’a kaybeden Bayern Münih’te Tuchel herkesin bildiğini basın toplantısında açıkça dile getiriyordu: “Sezonun kalanına dair umudum kalmadı. 13 puan gerideyiz. İyi değildik, tutkumuz yoktu. Böyle olacağını düşünmemiştik.”

Beyaz bayrağın sallanması artık Leverkusen için anlam ifade etmiyordu. 5 farkla kazanılan ve sezonun en farklı galibiyeti olan Werder Bremen zaferi onların yalnızca 29 maçlık yenilgisizlik serisiyle Bundesliga’ya en iyi başlangıç rekoru yapmasını sağlamıyordu. Artık onlar Bundesliga’nın 1 numarasıydı. Çoğu kişinin şampiyonluk için göz ardı ettiği Leverkusen şampiyon olmanın çok ötesinde işler yaparak 43 maçtır rakiplerine yenilmedi, ligde 24 karşılaşmada öne geçti ve bunların hiçbirinde puan kaybetmedi, 29 maçta 74 gol attı ve bir başka Bundesliga rekoru kırdı. Bu periyotta kalesinde sadece 19 gol yiyerek rakiplerine hiç fırsat vermedi. Her şeyden öte İspanyol bir patron ve ekibi bir kulübün makus kaderini değiştirdi. Romantik bir peri masalındansa gerçek bir zafer öyküsünün ortaya konduğu bu iş zafer yalnızca Bundesliga tarihinin değil Avrupa futbolunun unutulmaz işlerinden biri olacak. İlerleyen yıllarda Leverkusen ve Xabi Alonso belirledikleri çıtayı istikrarlı bir şekilde devam ettirebilirler mi bilinmez ama kırmızı siyahlılara bundan böyle kimse “Neverkusen” demeye cüret edemeyecek.
 

Sıradaki Haber
Yolu ülkemizden geçmiş yıldız basketbolcular
Yükleniyor lütfen bekleyiniz