EURO-2020

İtalya'nın oyun dönüşümü

17 Haziran 2021 Perşembe 04:32 - Son Güncelleme 17 Haziran 2021 Perşembe 13:58  |  Kaynak : TRT SPOR

Üç yıl önce, son 60 yılın en kötü eleme performansını göstererek Dünya Kupası biletini kaçıran İtalya, kısa zamanda nasıl bir futbol makinesine dönüştü? Süreci ve saha içi doğruları birlikte inceleyelim.

Alperen Doğan - TRT SPOR

“Çok üzgünüm… Tüm takım adına çok üzgünüm. Tüm toplum için önemli bir maçtı ve başarısız olduk. İki 90 dakika oynadık ancak bir gol atacak enerjiyi, gücü gösteremedik.”

Gianluigi Buffon, İtalya’nın 60 yıl sonra Dünya Kupası finallerine gidememesi üzerine yaşadığı hayal kırıklığını bu sözlerle anlatmıştı.

Çok değil, dört sene önce İtalya, Dünya Kupası eleme grubunu ikinci sırada tamamlamış ve play-off turunda İsveç’in rakibi olmuştu.

Deplasmanda 1-0 mağlup olduğu rakibini Çizme’de konuk eden İtalyanlar, 90 dakika boyunca İsveç duvarını aşamamış ve 1958 yılından bu yana ilk defa Dünya Kupası biletinden mahrum kalmıştı.

İtalya, eleme gruplarında yalnızca 21 gol atmıştı. Bu sayı, kalite olarak eşdeğer görülmesi beklenen Almanya ve Belçika’nın yarısından azdı. Üstelik Gian Piero Ventura’nın ekibi, İsveç’in filelerini 180 dakika boyunca sarsmayı başaramamıştı.

Fatura, elbette ki Ventura’ya kesildi. Bu ayrılık, İtalya’ya sadece bir teknik direktör değişimi değil, oyun dönüşümü de getirecekti.

Hikayenin ilk adımı: Roberto Mancini

Ülkemizde Galatasaray’ı da çalıştıran Roberto Mancini, sarı-kırmızılı ekiple yolculuğunun sona ermesinin ardından, 2014-2015 sezonuna istediği gibi başlayamayan Inter’in başına geçmiş ve sezonu 8. sırada tamamlamıştı.

Mancini ile yola devam kararı alan lacivert-siyahlılar, 2015-2016 sezonunda da Juventus’un 24 puan arkasında kalmış ve tecrübeli çalıştırıcı ile yollarını ayırmıştı.

İtalyan antrenörün Zenit macerası da umduğu gibi gitmedi. Rus ekibinde bir yıl kalan ve sezon sonunda takımıyla birlikte 5. sıraya yerleşen Mancini, amiyane tabirle “devri geçmiş teknik direktörler” listesine göz kırpmaya başladı.

İtalya Milli Takımı, Mancini için de bir kariyer imzası fırsatı olacaktı.

Dönüşüm, formasyon ile başladı

İtalyan futbolu, ağırlıkla üçlü savunma düzenlerini içeren formasyonlarıyla biliniyor.

Bunu dünyada en iyi uygulayan teknik direktörlerin başında gelen Antonio Conte, 2015 yılında çıktığı birkaç istisnai müsabaka dışında milli takımında 3-5-2 yerleşimini benimsemişti.

Conte’nin ekibi, saha içinde planlı, düzenli bir yapıyla bütünlük içerisinde hareket ediyor olsa da golcü bir kimliğe sahip değildi. İtalya, iki yıllık periyot içerisinde yalnızca bir Azerbaycan maçında üç gol atmış, Conte'nin kenarda olduğu müsabakalarda, özellikle de turnuva deneyiminde maç başına iki golü geçememişti.

Benzer durum Ventura ile de devam etti. Yine ağırlıkla 3-5-2 dizilimini kullanan Ventura, takımına son 6 resmi maçında birden fazla gol attıramamıştı.

Roberto Mancini, göreve geldiği günden itibaren farklı bir oyuncu grubu, oyun yapısı ve saha yerleşimiyle yeni bir İtalya Milli Takımı kurmaya çalıştı. İşi kolay değildi. Sezon içerisinde çok fazla bir araya gelemediği oyuncularına, geçmiş alışkanlıklara benzerlik göstermeyen, oyunu kendi kalesinden rakip kaleye kadar dikte edebilecek ve bunu yaparken defansif zaaf göstermeyecek bir oyun aşılama hedefindeydi.

Bu dönemlerde İtalya’da, Maurizio Sarri’nin Napoli’si, Gian Piero Gasperini’nin Atalanta’sı ve Roberto De Zerbi’nin Sassuolo’su gibi örneklerle beraber, pozisyon çokluğunun ve temponun ön planda olduğu, topa verilen kıymetin sahanın her noktasına taşındığı futbol mentaliteleri yüksek oranda taraftar toplamıştı. Bu da Mancini’nin arzu ettiği İtalya ile örtüşüyordu.

Kısır skorlu, beraberliklerin ağırlıkta olduğu 10 maçlık dilimin ardından İtalya, yavaş yavaş Mancini’nin istediği oyunu oynamaya başladı. Tam da bu periyodun akabinde başlayan EURO 2020 Elemeleri, gök mavililer adına 2018’in hayal kırıklığını unutturmak ve saha içinde rüştünü ispat etmek için büyük fırsattı.

İtalya, EURO 2020 Elemeleri’nde 10 maçının tamamını kazandı. Üstelik gök mavililer, bu süreçte rakip fileleri tam 37 kez; neredeyse son Dünya Kupası Elemeleri’nde attığının iki katı sayıda sarsmayı başardı. Aralarında 9-1’lik Ermenistan zaferinin de bulunduğu bu macerada Mancini’nin ekibi, oyuncu grubuyla da kabuk değiştirdi.

Oyunun her yönüne hitap eden bir İtalya

Ana planına Donnarumma, Barella, Zaniolo, Chiesa, Locatelli gibi uzun yıllar takımın çekirdeğini oluşturabilecek isimleri yerleştiren Mancini, Avrupa Futbol Şampiyonası’na yaklaştıkça oyunun zayıf noktalarını onarmaya devam etti. Gün itibarıyla İtalya, bireysel zaaflarını takım bütünlüğü ve kurgusuyla örten bir görüntü çizer hale geldi.

Öyle ki, Avrupa Şampiyonası’nda geride kalan iki maçta, kadro adına bizlerin de tahmin ettiği defoların neredeyse hiçbiri ortaya çıkmadı. Kulüp performanslarıyla savunma yönleri hakkında soru işareti oluşan Florenzi ve Spinazzola, geniş bir alanı kontrol ederken savunmada alarm vermesinden endişe duyulan Jorginho, ağır kalmalarından tedirgin olunan Chiellini ve Bonucci gibi isimlerin tamamı, bu kurgu içerisinde en iyi yönleriyle parlamayı başardı.

Hem topu koşturmak hem de rakiplerinden fazla koşmak kolay bir iş değil. İtalya, ilk iki maç sonunda Türkiye ve İsviçre karşısında oyunu domine etmekle kalmadı, rakiplerinden ortalama altışar kilometre daha fazla koştu. Sahadaki her oyuncunun birden fazla işleve hitap ettiği ve doğru yerlerde daralıp doğru yerlerde genişleyebildiği ekibin, taraflı tarafsız her futbolsevere keyif vaat etmesi doğal bir sonuç oldu.

Kulüp klasında hücum çıkışları

Satır aralarında da değinildiği gibi, bir milli takıma topu almak istediği kaliteli bir oyun oturtmak, kulüplerde olduğu kolay ve hızlı bir süreç değil.

Son yıllarda bunu başaran ekiplerden Almanya, Joachim Löw ile birlikteliğinin 8. yılında, tam 4. turnuvada kupa kazanma başarısı göstermişti. İspanya, bir dönemin durdurulması en güç oyun yapılarından “tiki-taka”yı, Barcelona’daki formuna benzer şekilde sürdürüp bu kalıcılığı sağlamayı başarmıştı.

Son iki büyük turnuva şampiyonları Portekiz ve Fransa ise, ağırlığı takım savunmasına ve orta saha sertliklerine verdikleri, rakiplerini bozmaya çalışırken de skor bulabildikleri ancak topu teslim aldıklarında zaman zaman problem yaşadıkları yolculuklarının sonunda kupaya uzanmışlardı.

Bu açıdan bakıldığında, Mancini’nin İtalya’sının saha içi görüntüsünün kıymeti katlanıyor.

Küçük bir kesitle, gök mavililerin saha yerleşimlerinin, pas bağlantılarının ve hücuma çıkış planlarının nasıl bir düzen içerisinde işlediğine göz atalım.

İtalya, Shaqiri’nin dışarı giden şutu sonrası aut atışını kullanıyor. Donnarumma’nın savunma hattıyla yaptığı “al-ver” sonrası İsviçre’nin pres bloğu kale sahasına kadar çıkıyor. Fotoğrafta, kaleci hariç beş İtalyan ve beş İsviçreli futbolcu bulunuyor.

Mancini’nin ekibinde her iki stoperin aut çizgisine paralel yerleştiğini, orta sahaların yay çevresinde konumlandığını ve Di Lorenzo’nun da sağ çizgide sahayı genişlettiğini görüyoruz.

Top, Donnarumma’nın ayağından Locatelli’ye, ondan da okla işaretli Bonucci’ye gidiyor.

Bonucci topla buluştuktan sonra İsviçre’nin hücum oyuncuları, tecrübeli stoperin hareket alanını kısıtlamak için onun etrafında kümeleniyor. Bir vücut hareketiyle topu çeken Bonucci’nin önünde, demarke pozisyonda Jorginho var.

Farklı yönde bir pres uygulansa, Bonucci’nin cebinde sağ çizgideki Di Lorenzo’ya top çıkarma opsiyonu da mevcut. Başarılı savunmacı, elbette ki bireysel yeteneğinin büyük payıyla topu okla çizili Jorginho’ya kazandırıyor.

Jorginho topla buluştuktan ve yüzünü rakip kale yönüne döndükten sonra tam 5 İsviçreli oyundan düşüyor. İtalya için geniş bir koşu alanı doğuyor. Kadrosunda Insigne, Berardi, Barella, Chiesa, Immobile, Belotti gibi silahları bulunan bir takım için müthiş bir hücum fırsatı.

Üstelik, aut atışıyla beraber yalnızca 5 pas sonunda…

Serüven nasıl noktalanacak?

İtalya, gün itibarıyla sahanın ‘rakip bozan’ değil, ‘engellenmeye çalışılacak’ takımı hüviyetine bürünmüş durumda.

Bu güçlü oyun, turnuvanın kalanı adına İtalyanlara ümit vermekle beraber, genç oyuncu çekirdeği de göz önüne alınarak gelecek adına ışık saçıyor.

Elbette ki her futbolun panzehiri, her doğrunun karşılığı ve her oyunun boşlukları bulunabilir. İtalya’nın EURO 2020 macerası bir finalle, kupayla sonuçlanabileceği gibi, tahmin edilenden çok daha erken de sonlanabilir.

Bununla beraber, mevcut doğruların izinden gidildiği takdirde Mancini-İtalya birleşiminin uzun soluklu olması, her iki taraf için de mutlu edici sonuçlar doğuracak gibi görünüyor.

Milli takımlar düzeyinde kalite ve oyun zevkinin harmanlanmasına hasret kaldığımız bu dönemlerde İtalya, taraflı tarafsız her futbolsever için izleme hevesi oluşturuyor.
 

Sıradaki Haber
Türkiye, Galler’e karşı ne yapmalı?
Yükleniyor lütfen bekleyiniz