Detay

Roma'da bir Türk teknik direktör: Tuğberk Tanrıvermiş

10 Şubat 2021 Çarşamba 09:47 - Son Güncelleme 10 Şubat 2021 Çarşamba 12:52  |  Kaynak : TRT SPOR

TRT Spor yorumcusu Serkan Akkoyun, Roma altyapısında çalışan ve U15 Takımını şampiyon yaparak tarihe geçen Türk teknik adam Tuğberk Tanrıvermiş ile konuştu.

İtalya'da Fatih Terim'den sonra teknik direktörlük yapan ilk Türk... Roma tarihinin ise ilk Türk ve hatta altyapıdaki yabancı teknik direktörü... Takımını şampiyon yaptı. Akıcı bir şekilde İtalyanca konuşuyor, röportajlarını İtalyanca veriyor. İtalyanca futbol kelimelerinin hepsine hakim. Oyuncuları her golden sonra ona koşuyor. Fakat hiç profesyonel futbol oynamamış! Galatasaray Üniversitesi mezunu ve kariyerine scout olarak başlamış. 18 yaşında İngiltere'de antrenörlük kursuna başlamış ve 27 yaşında Pro Lisans sahibi olmuş. Futbol dünyasındaki yakın arkadaşları; Giggs, Henry ve Klopp'un yardımcısı Pep Lijnders gibi isimler... Türkiye böylesine eşsiz bir futbol adamı profiline sahipken onu daha yakından tanımamız lazımdı. Söz, Roma akademisinde görev yapan şampiyon Türk; Tuğberk Tanrıvermiş'te...

Galatasaray Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi okuyan bir gencin Roma'da şampiyon bir antrenör olmaya giden serüveni... Bize kariyerinizin nasıl başlayıp, nasıl ilerlediğini, kırılma noktaları ile birlikte anlatabilir misiniz?

Bu mesleği yapmaya çocukluğumda karar vermiştim. 18 yaşımdayken İngiltere Futbol Federasyonu'ndaki kurslara başvurdum. Aynı zamanda kursta öğrendiklerimi Yeniköyspor altyapısındaki gençleri çalıştırarak pratik ettim. İngiltere’de ikinci seviye kursa kabul edildiğim sırada Galatasaray’ın efsane kaptanlarından Cüneyt Tanman’la tanıştım. Çalışmalarımı anlatınca, Florya’da ilk kez kurulan scout ekibine beni dahil etti. Florya’ya girmek, benim gibi kulübünü gönülden seven 20 yaşındaki bir genç için rüya gibiydi. Sırasıyla Galatasaray altyapısında stajyer antrenör ve Anadolu takımlarında resmi yardımcı antrenör olarak 2 sezon geçirdim. Sonunda tekrar Florya’ya, kendi kulübüme döndüm. Çalıştığım 4 sezon boyunca, rakip analisti, altyapıda teknik sorumlu ve iki farklı dönemde A Takım’da yardımcı antrenörlük görevlerini üstlendim. Tabii ki pek çok kupa kazandık, şampiyonluklar yaşadık. Galatasaray’daki ikinci senemin sonunda o dönemki futbol direktörümüz Cenk Ergün’den bana bir altyapı takımı vermesini talep ettim. Kendimi bir takım çalıştırarak, o sorumluluğu alarak denemek istiyordum. A takımdaki görevime de devam ettim. O da sağolsun bana güvendi ve aynı zamanda ikisini birden götürebileceğime inandı. Çok yoğun bir sezon geçti, Florya’dan hiç çıkmıyordum. Çok şükür çalışmalarımızın sonucunda 2003 grubuyla unutulmaz bir sezon geçirdik ve Türkiye şampiyonluğuna ulaştık. Bir yandan da İngiltere’de kursları tamamlıyordum. 27 yaşımdayken UEFA Pro Lisansımı aldım. İnsanın çocukken tuttuğu, her zaman hayalini kurduğu kulüpte çalışması çok özel bir duygu. Kaldı ki, Galatasaray benim için çok farklı anlamlar taşıyor. Ben Galatasaraylı doğdum ve bu armayı her zaman kalbimde taşıyorum. Benim ne hissettiiğimi, Galatasaraylı olmanın gururunu sadece benim gibi sarı-kırmızı armaya gönül verenler anlayabilir. Maalesef 2017-2018 sezonunun sonunda kulübüm sözleşmemi yenilemedi ve ayrıldım. Kimse yuvasından ayrılmak istemez ancak bizim mesleğimizde bunlar var tabii ki. Roma’dan gelen teklifi değerlendirdim ve U15 Takımının basına geçtim. Yaşadığımız lig ve kupa şampiyonluklarının ardından 2 sezonun sonunda burada U16 Takımına yükseldim.

Türkiye'de futbol oynamayan ancak hayali teknik direktörlük, antrenörlük olan birçok genç var. Siz onların hayalini gerçekleştiren birisiniz. Bunu nasıl başardınız? Ne zorluklarla karşılaştınız ve nasıl aştınız? Sizi örnek alan gençlere neler önerirsiniz?

Ben özellikle ilk 3-4 senemde yaşadığım zorlukları çok dinleyerek ve sadece bana verilen görevleri uygulayarak aştım. Bana verilen görevleri en hızlı ve en kaliteli şekilde gerçekleştirmek için çok çalıştım. En büyük tavsiyem çok çalışmaları ve sabırlı olmaları. Ayrıca başlangıç olarak herhangi bir seviye seçmemek gerekiyor. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de ilk senelerinizde yani çıraklık yıllarınızda çok dinlemelisiniz, size verilen görevleri harfiyen yerine getirmelisiniz. Daha sonra zaten siz çok çalıştıkça, önünüze fırsatlar çıkacaktır. Ayrıca başlangıçta pek çok insan size yapamayacağınızı, çok zor olduğunu söyleyecektir. Bu tarz söylemlerin sizi yıldırmasına izin vermeyin, tam tersi bunu daha çok çalışmanız için bir neden olarak görün. Yabancı dil öğrenmeye çalışın ve mümkünse erken yaşta sahaya girmeyi deneyin. Çünkü bu meslekte tecrübe ve sahada geçirdiğiniz zaman çok önemli.

İngiltere'deki kursta Arteta ve Pepijn Lijnders gibi çok önemli isimlerle eğitim aldınız. Ayrıca Henry de vardı. Bu isimlerle aynı ortamda bulunmak, teknik adamlık maceranıza nasıl katkı sağladı? İçlerinde hala görüştünüz isimler var mı?

Evet hepsiyle hala iletişim halindeyim. Antrenman biçimlerimiz, çalışma stillerimiz ve maçlarımız hakkında çokça fikir alışverişi yapmaya devam ediyoruz. Özellikle Thierry Henry ile yakın bir dostluk kurduk. Mükemmel bir insan, gerçek bir şampiyon. Umuyorum ki teknik adamlık kariyeri de futbolculuk kariyeri gibi başarılarla dolu geçer.

Türkiye'deki kariyerinizde Mustafa Denizli, Prandelli, Hamza Hamzaoğlu, Fatih Terim ve daha birçok isimle temasınız, çalışma şansınız oldu. Onlardan neler öğrendiniz? Kendinizi geliştirirken neleri gözlemlediniz?

Çalıştığım her teknik adam benim gelişimime katkı sağladı. Bazılarının taktik bilgisi, bazı hocaların takımı ve kulübü yönetme şekli... Prandelli’den özellikle taktiksel anlamda çok şey öğrendim. Belki istediği futbolu tam olarak sahaya yansıtamadı ancak teorik anlamda çok bilgiliydi. Her sisteme en ince detayına kadar hakimdi. Hamza hocanın çok pozitif bir enerjisi vardı. Bunun da özellikle büyük takımlarda önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü büyük kitleleri yönetiyorsunuz ve hem taraftara hem de oyuncularınıza verdiğiniz mesajlar kritik oluyor. Mustafa Denizli yine çalıştığım çok tecrübeli bir isimdi. Antrenman metodu ve temposu ile en çok etkilendiğim hoca ise Riekerink’ti. Konsantrasyonu arttıran, tempolu çalışmalar yaptırıyordu. Bunların bazılarını Roma’da kullanıyorum hala. Tabii ki Fatih Hocayı farklı bir tarafa koymak gerekiyor. Onunla birebir çalışma fırsatını bulamadım belki ancak özellikle İtalya’ya geldiğimden beri temas halindeyiz. Fatih Hoca, Türk futbolunun ve Galatasaray’ın yaşayan efsanesi. Bir Galatasaray taraftarı olarak başarılarından dolayı ona teşekkür ediyorum. Bütün bunların sonunda, bu iş asla birini kopyalama işi değil. Ben kendi oyun felsefemi ve kendi çalışma biçimimi oluşturuyorum.

Roma'da tarihe geçtiniz. Hem Roma'nın ilk Türk antrenörüsünüz hem de uzun yıllar sonra Roma U15 Takımını şampiyon yaptınız? Roma'daki ilk günleriniz nasıldı ve bu şampiyonluk hikayesini nasıl yazdınız?

"Roma’daki ilk zamanlarım açıkçası hiç kolay geçmedi. Zorlanacağımı biliyordum ama bu kadarını tahmin edememiştim. Ben İtalya’ya altyapılarda çalışan ilk yabancı antrenör olarak geldim. Dolayısıyla tüm kulübün gözü üzerimdeydi, kaldı ki ilk gelenin bir Türk antrenör olması daha da ezber bozan bir durumdu. Futbolda, aynı ülkede bile takım değiştirmek zordur. Normalde teknik adamlar ekipleriyle birlikte takım değiştirirler. Beni en çok zorlayan da bu oldu. Hatta başlarda Allah rahmet eylesin babam sürekli bana Türkiye’ye dönmemi söylüyordu. Gelen şampiyonluktan sonra en çok gururlanan da yine babam oldu. Herkesin beni takip edeceğini ve eleştirel gözle bakacağını biliyordum. Bunu pozitif anlamda kırmak için başlarda kendi fikirlerimden çok buradaki sisteme tamamen adapte olmaya çalıştım. Daha sonra burayı tanıdıkça, kendi metodlarımı da uygulamaya başladım. Futbol anlamında biraz detaya girecek olursam, başlarda çok sık önde baskı yapmaya çalıştık. Ancak burada rakipler ve rakip antrenörler buna hazırlıklı. Yani sadece tek önde baskı planınınız olduğu zaman bunu kırabiliyorlar. Daha sonraki süreçte ikinci bölge savunmasını ve kaleyi savunmayı da oturttuk. Böylece savunma sorunumuzu çözdük. Savunmaya geçişler üzerinde durduk. Nerede topu tekrar kazanmak için hızlı reaksiyon vermemiz gerektiğini; nerelerde önceliğin geriye koşmak olduğunu takıma anlattık. Hücum anlamında kendi oyunumuzdan asla taviz vermedik (başlarda istediğimiz sonuçları alamasak bile). Her zaman geriden oyunu belli bir plan dahilinde kurmaya çalıştık. Farklı sistemlere karşı farklı stratejiler denedik ama her zaman oynamaktan vazgeçmedik. Oyunumuzu geliştirirken, topa sahip olduğumuz sürenin de artmasına çalıştık. Bunu yaparken sahaya doğru şekilde yerleşmenin üzerinde durduk. Sonuç olarak final maçlarında Fiorentina, Napoli ve Milan gibi kuvvetli takımları mağlup ettik ve şampiyonluğa ulaştık."

Roma'daki altyapı felsefenizi nasıl tanımlarsınız? Takımlarınız nasıl oynuyor ve A takımla ilişkileriniz nasıl?

"Roma altyapısı İtalya’nın ve Avrupa’nın en iyi akademilerinden biri. Kulübümüzün bir metodolojisi var. Burada oyun kurulumundan, duran toplara, savunma arkası koşulardan, kaleyi savunmaya her konuda neler istediğimiz açık. Teknik çalışmalara çok önem veriyoruz. Ben bunun A Takım seviyesinde de her zaman çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Galatasaray’dayken o dönem 32 yaşında olan Gomis’le her gün teknik çalışmalar yapıyorduk ve bunun sonucunda her geçen hafta gözle görülür iyileşmeler gördüm. Almanya’ya baktığınızda A Takımlar sürekli teknik çalışmalar yapıyor. Oyuncularımızın kısa, uzun, diagonal, yerden, havadan her türlü pası kaliteli ve doğru şiddetle atabilmesi gerekiyor. Zayıf ayakları üzerinde de çok duruyoruz. Genel olarak geriden oyunu kuran, bunu zaman zaman direkt oyunla birleştiren bir hücum anlayışımız var. Yani şunu anlatmak istiyorum: Rakip takım çok sert bir pres yaptığında sizin her zaman pas yaparak geriden çıkma şansınız olmayabiliyor. Böyle durumlar için de belli bir plan dahilinde ve sahaya doğru yerleşerek direkt oynamak ve rakibin geride bıraktığı sayısal eşitlikten ve boşluklardan faydalanmak gerekiyor. Kapanan takımlara karşıysa sabırla topa sahip olup atağı hazırlamaya çalışıyoruz. Burada topa daha az dokunmak, çabuk oynamak önem arz ediyor. Takımlarımız genelde 4-3-3 formasyonuyla oynuyor ancak sistem tercihi bizlerin elinde. A Takım ile aynı tesisteyiz. Dolayısıyla onların çalışmalarını da takip ediyoruz. Ayrıca genç oyuncularımız için de hayran oldukları A Takım oyuncularıyla yakın olmak motive edici bir faktör."

Roma'daki futbol felsefesinde altyapıya nasıl bakılıyor? Fonseca ile ya da direktörlerinizle bu konularla ilgili neler konuşuyorsunuz?

"Roma’da altyapıya çok büyük bir önem veriliyor. Yöneticilerimiz de sürekli bizleri hem antrenmanlarda hem de maçlarda takip ediyor. Ayrıca tüm şehir altyapı sonuçlarını yakından takip ediyor. En büyük beklenti daha önceki yıllarda da olduğu gibi Roma ATtakımına yıllarca altyapısında oynayıp, yetişen oyuncuları çıkarmak. Kulübün bizden beklentisi bu yönde. Rahat çalışabilmemiz için direktörlerimiz her türlü imkanı sağlıyorlar. Çalışmalarımızla ilgili de sık sık toplantılar yapıp neleri geliştirmemiz gerektiğini konuşuyoruz. U19-U18 ve U17 Takımlarının yöneticisi bir dönem Galatasaray’da da forma giymiş olan Morgan De Sanctis. Kendisiyle mükemmel bir ilişkimiz var. U19 antrenörümüz Alberto De Rossi (Daniele De Rossi’nin babası). 25 senedir Roma altyapısına hizmet ediyor. Onun çalışmalarını izlemek ve görüşlerini almak da çok değerli. U16 ve altyaş gruplarının yöneticisi olarak ise Bruno Conti gibi bir Roma efsanesi ve dünya şampiyonu var. Sürekli iletişim halindeyiz. Antrenmanlar haricinde savunma hattıyla veya aylık olarak seçtiğimiz bireysel oyuncularla ekstra çalışmalar yapıyoruz. Her maçımız televizyondan canlı yayınlanıyor. Pek çok gazete, radyo bizim maçlarımızdan bahsediyor. Güzel tarafı da yapılan eleştirilerin gerçekten doğru ve tarafsız olması."

İtalya'daki genç takımlar ile Türkiye'deki genç takımlar arasında farklar neler? Oyuncuların gelişimi açısından neleri farklı yapıyorsunuz?

"En büyük farklılık organizasyonda. Buradaki her altyapı takımının kendine ait idarecisi var. Saha dışındaki tüm işleri onlar hallediyorlar. Futbolcularımızla yapacağımız toplantılardan tutun da seyahat programına kadar her şey organize. Bunun dışında teknik ekiplerdeki antrenör sayısı da daha fazla. Her takımda iki yardımcı antrenör, bir kondisyoner, kaleci antrenörü, fizyoterapist ve doktor var. Bu saydığım ekip sadece bir takıma konsantre; bu da daha kaliteli çalışmalarını sağlıyor. En önemli farkın ise futbolcuların okul saatleri olduğunu düşünüyorum. Bizim tesisimizin içinde kendi okulumuz var ve oyuncularımız burada eğitim alıyorlar. Okul saatleri 9 ile 13 arasında. Dolayısıyla doğru saatte öğlen yemeklerini yiyebiliyorlar ve idmana dinlenmiş bir şekilde geliyorlar. Bu meslek performansa dayalı bir meslek; bir sporcunun tam verimli çalışabilmesi için doğru uyku düzenine ve doğru beslenmeye sahip olması gerekli.

U-15 Takımında oyuncularınızın gollerden sonra size koştuklarını gördük. Başka bir ülkedesiniz ve 13-14-15 yaşlarında yabancı gençlerle aranızda böylesine bir bağ var. Bunu nasıl başardınız?

"Ben futbolu bir meslek gibi görmüyorum. Hayatta en sevdiğim şeyi yapabildiğim için çok şanslıyım. Kendi takımlarımı da buna bağlı olarak her zaman ailem gibi gördüm. Oyuncularıma bunu hissettirdiğimi düşünüyorum. Zaten bir antrenör gerçekten hissettmediği gibi davranırsa ve inanmadığı şeyleri söylerse, oyuncular bunu hemen hisseder. Ayrıca hoca olarak oyuncularıma her zaman onlar için yapabileceğim en iyi işi yapma sözü veririm. Onlardan da aynısını beklerim. Ben dahil herkes yüzde yüzünü vermeli. Bu bağın da bu samimiyetle ve özverili çalışmayla kurulduğunu düşünüyorum."

İtalya, 'futbol'u; 'football'dan türemiş bir kelime ile değil 'calcio' gibi kendine has bir kelime ile adlandırılıyor. Aynı şekilde birçok futbol terimi de sadece İtalyanca kullanılıyor. Bu durum İtalyanların farkını ortaya koyuyor gibi. İtalya'daki futbolu ve futbola bakış açısını nasıl yorumlarsınız?

"Calcio, 'calciare’den yani vurmaktan geliyor. İtalya’da futbol en popüler spor. Burada futbol için ayrıca bir sözlük var diyebilirim. Kullanılan terimlerin İngilizce veya Almanca’da tek kelimelik bir karşılığı yok. Didaktik bir futbol dili var. Örneğin, savunma hattıyla ilgili bir kayma söz konusu olduğunda diğer tüm dillerde durumu oyuncularınıza anlatmanız gerekir. Burada çoğu durum için spefisik bir kelime var. Oyuncular da bu kültürde büyüdükleri için oluşan futbol diline hakimler. Alışmak süre alsa da sonrasında kavramlar sahada çok daha pratik kullanılıyor."

İtalya'da son dönemde dikkat çeken teknik adamlar var. Hepsi de taktiksel olarak üst düzey performanslar sergiliyorlar. Siz İtalyan futbolunu taktiksel anlamda nasıl tanımlarsınız?

"İtalyan teknik adamlar, tarih boyunca dünya futboluna yön vermiştir. Çünkü taktiksel bilgi olarak müthiş bir zenginlik var burada. Teknik adamlar takımlarını hücum ve savunmada en ince detaya kadar hazırlıyorlar. Oyunculardan da bu disipline bağlı kalmalarını istiyorlar. Burada sahada bireysel hatalar dışında sürpriz aksiyonlar görmek diğer ülkelere göre zor. Hatta bu durum zaman zaman İngiliz veya Alman futboluna göre tempoyu yavaşlatıyor. Diziliş anlamında da büyük bir esneklik var. İlk aylarımda her oynadığımız maçta rakiplerin farklı dizilişlere veya bu dizilişlerin içinde farklı stratejilere sahip olabildiklerini görmek beni zorlamıştı. Sizin de her sisteme göre mutlaka bir planınız olmalı. Ayrıca maç içinde de esnek olmalısınız."

Dünya futbolunda her dönem belirli trendler gözlemliyoruz. Topa sahip olma oyunu, rakip sahada yüksek pres, kenar ortaları, duran top organizasyonları... Sizce futbol dünyası taktiksel anlamda nasıl değişimler gösterebilir gelecekte?

"Futbol her geçen gün daha hızlı oynanıyor ve fiziksel ihtiyaçlar da sürekli artıyor. Buna göre ofansif ve defansif geçişler ve bu geçişleri maç boyunca aynı etkinlikte yapmanın önemi her daim devam edecek. Tempolu, fiziksel şiddeti yüksek ve oyuncuların karar verme yeteneklerini geliştiren çalışmaların önemi artacak. Duran toplar tabii ki maç sonuçları için belirleyici bir unsur. Özellikle küçük takımların, büyük turnuvalarda iyi sonuçlar alabilmesi için pratik bir yol. Bunu Euro 2016’da Galler ve İzlanda örneklerinde de gördük."

Kişisel olarak kendinize kimleri örnek alıyorsunuz ve kısa-orta-uzun vadede kariyer hedefleriniz neler?

"En beğendiğim teknik adam Mourinho ancak şahsen kimseyi örnek almıyorum, kendi yolumu çiziyorum. Çünkü benzer bir yol takip eden bir rol modelimiz ne yazık ki yok. Yurtdışına gelmek evet değerli ve zor ancak burada kalıcı olmak çok daha önemli. Şimdiden Türkiye Süper Liginden profesyonel takım teknik adamlığı için birkaç teklif aldım ancak şu aşamada A Takım çalıştırmak veya Türkiye’ye dönmek gibi bir düşüncem yok. Kısa ve orta vadede sırayla U17 ve U19 yaş gruplarında çalışmak istiyorum. Sürecin sonucunda profesyonel takımlarda teknik adamlık yapacağım."

Bizimle bu güzel sohbeti gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederiz. Türkiye'de sizinle gurur duyan birçok futbolsever var. Son olarak onlara ne söylemek, ne mesaj iletmek istersiniz?

"Bana özellikle sosyal medya üzerinden sürekli mesajlarıyla desteklerini, güzel düşüncelerini ileten tüm sporseverlere çok teşekkür ederim. Beni ve ailemi gururlandırıyorlar. Onlara ve ülkeme layık olmaya çalışıyorum. Ben de TRT Spor ailesine bu güzel röportaj için teşekkür ederim. Tüm Türkiye'ye İtalya'dan selamlar..."

Sıradaki Haber
Filenin emektar eli: Sabri Dayı
Yükleniyor lütfen bekleyiniz